Grima Solucan Dil


Grima Solucandil

Grima, Rohan Kralı Theoden'in danışmanıydı. O, Rohan’ı istila etmek için hazırlanan Saruman'ın bir ajanı olarak kral ve ülkeyi ele geçirmek için büyücünün emirleriyle Theoden'i zayıflattı. Ama sonunda Saruman’ı öldüren de yine Grima olacaktı ve böylece Yüzük Savaşı bitecekti.

Grima, Galmod'un oğluydu. Onun, soluk ve karanlık bir yüzü ve ağır kapaklı gözleri vardı. Grima’nın geçmişiyle ve Saruman’ın onu nasıl kölesi yaptığı ile ilgili bir bilgi yoktur. Anlaşın büyücü, Grima’ya sadece mal mülk değil, Grima’nın arzuladığı gibi Theoden’in kız yeğeni Eowyn’i de vaat etmişti.

Grima, yıl 3014'ten itibaren Saruman'ın emri üzere, Theoden'in üzerinde etkisini sarf etmeye başladı. Grima Theoden’in zayıf olması için onun yaşlanmasına sebep olan zehirleri verdi ve böylece zamansızca yaşlanma gözüktü. Theoden, güçlü bir kraldı ama Grima onu inandırmaya başarmış ve Saruman’ın etkisini üzere almıştı. Grima, kralın kılıcı olan Herugrim ve çalmış olduğu değerli eşyaları bir yere kilitledi. Grima hem de mücevherler ve Eorl evinin aile yadigarlarını Saruman’a getirdi.

Grima sözleri ile birisini etkisi altına almasını çok iyi bilirdi ve Kral Theoden de Grima’nın etkisi altındaydı ve politikasını bu etkisiyle tamamıyla Grima şekillendirirdi. Theoden'in kararı, bulutluydu ve tavsiye için Grima'ya bağlı oldu. Kral nadiren, Meduseld’in salonunundan çıktı ve Theoden Grima’nın etrafında emirler çıkarmaya başladı. Theoden'in kumandanları, Grima'nın saraya izinsiz girmesine kızdı ve kral üzerindeki etkisini engellemek istediler ama krallarına başkaldıramadılar ve hain olduğunu bildikleri zamana kadar Grima’nın emirlerine uydular. Ama Grima’dan hoşnutsuzluk duydular hep.

Saruman’ın Rohan’ı ortadan kaldırma politikası için Grima, Rohan'ın merkezi otoriteyi zayıflatacaktı ve ilk önce kralın kumandanlarını ortadan kaldıracaktı. Onun ilk rakipleri, Theodred -kralın oğlu-ve Eomer’di -kralın erkek yeğeni-. Grima, krala karşı komutanları değil de komutanlara karşı Kralı örgütlemeye başladı. Bundan dolayı Grima, Eomer hakkında Theoden’e söz dinlemeyen, savaşı seven bir barbar olarak ima etti. Böylece Grima, Eomer'in kralına ve ülkesine sadık kalmasına rağmen Theoden'in aklında bir şüphe tohumu ekebildi.

Eowyn durumu iyi olmadığını zanneden amcasına dadılık yaptı ve Grima ona umutsuzluk aşılamaya başladı ve çevresindeki insanların şerefini kaybetmiş olduğuna inanmasını sağlamaya çalıştı. Grima hep Eowyn'u izledi ve onun olacak günü bekledi; çünkü Saruman ona söz vermişti.

19 Eylül 3018’te Gri Gandalf, Edoras'a geldi ve giriş izni reddedildi. Sonraki gün Gandalf Orthanc'da Saruman tarafından hapsedilmiş olduğunu krala söyledi. Gandalf, Saruman'ın, Rohan'ı istila etmeyi planlıyor olduğunu söyledi ve Theoden'i uyarmayı denedi ama Theoden, derince Grima'nın etkisinin altındaydı ve dinlemeyecekti ve Gandalf'ı kovdu.

Grima, aceleci bir şekilde Isengard'a Gandalf'ın, Edoras'a gelmiş olduğunu anlatmak için gitti. Bir hikâyeye göre, Grima, Gandalf ve eyaleti arıyor olan Nazgul lordu tarafından durduruldu. Grima, Saruman'ın, Nazgul'dan onun eyalet bilgisini bildiği ve gösterdiği her şeyi söyledi. Nazgul lordu, yerde ona kapanan Grima'yı bıraktı ve yüzük taşıyıcısının bulmak için kuzeye yöneldi.

Gandalf'ın ziyaretinden sonra, hilekâr Grima'nın ağı çözülmeye başladı. Theoden'in, Grima'nın tavsiyesine dikkat etmeye devam etmesine rağmen, diğerleri ona başkaldırmaya başladı. Theodred, Rohan'ın kuvvetlerinin emrine aldı ve savunmalarını kuvvetlendirdi. Saruman'ın, Rohan'ın topraklarının efendiliğini istediği zaman ve onun ork birliklerini ileri yolladığı zaman, Rohirrim direnişiyle buluştu.

Saruman, Theodred'in Edoras’tan çıktığını duyunca bir kuvvet daha gönderdi. Theodred, 25 Şubat 3019'da 1. Isen Sığlıkları muharebesinde katledildi. Theoden Eomer’in bölgeye gitmesini emretti.

Eomer hem de, orkların, doğu sınırda Emyn Muil'den Rohan'a girmiş olduğunu öğrenmişti ve orkların kafasındaki miğferkerde Saruman'ın ak elini görmüştü. Eomer, onları takip etmeyi istedi çünkü o, Saruman ve Sauron'un arasındaki bir ittifaktan korktu ama Grima, onu Rohan’dan sürmesi için Theoden'e tavsiye de bulundu ve kral da öyle yaptı. Eomer, hain Grima'dan şüphelendi ve onu tehdit etti. Daha sonra Fangorn yakınlarında gördüğü orkları kılıçtan geçirdi ve böylece Pippin ve Mery tutsaklıktan kurtulmuş oldu. Daha öte de Eomer, Aragorn, Legolas, ve Gimli'yle karşılaştı ve Edoras'a gelmelerini istediler.

Eomer'in, Edoras'a döndüğü zaman, Grima tarafından sürülmesine rağmen kralın emirlerine başkaldırmak sebebiyle tutuklandı. 2 Mart'ta, Gandalf, Aragorn, Legolas'la ve Gimli vardı. Grima, Gandalf'ın asasının, ondan alınmalı olduğunu söyledi, ama Kralın Kapıgözcüsü Hama, Gandalf'ın, bir dost olduğunu algıladığı için asasını almadan girmesine izin verdi. 
Yüzüklerin Efendisi İki Kule demiş ki
"İşte kapılar önünüzde," dedi rehber. "Ben artık cümle kapısındaki işime dönsem gerek. Sağlıcakla kalın! Umarım Yurt Hükümdarı size karşı merhametli olur!"

Dönerek hızla yoldan aşağıya gitti. Diğerleri, uzun boylu gözcülerin bakışları altında uzun merdivenden çıktılar. Yukarıda sessiz duruyor, hiçbir söz söylemiyorlardı gözcüler; ta ki Gandalf merdivenin başındaki, taşlarla döşenmiş terasa adımını alıncaya kadar. Sonra aniden berrak seslerle kendi dillerinde kibarca karşıladılar onları.

"Selam olsun size ırak ellerden gelenler!" dediler ve barışçıllıklarının işareti olarak kılıçlarının kabzalarını yolculara doğru çevirdiler. Güneş ışığında yeşil taşlarda şimşekler çaktı. Sonra gözcülerden biri öne bir adım atarak Ortak Lisan'da konuştu.

"Ben Theoden'in Kapıgözcüsü'yüm," dedi. "Hâma'dır adım. İçeri girmeden önce silahlarınızı bırakmanızı istemek zorundayım."

O zaman Legolas Hâma'nın eline gümüş kabzalı bıçağını, sadağını ve yayını verdi. "Bunlara iyi mukayyet olun," dedi, "Çünkü bunlar Altın Orman'dan geliyor; Lothlorien'in Hanım'ı verdi onları bana."

Adamın gözlerine merak doldu, silahları aceleyle duvar kenarına bıraktı, sanki tutmaya korkarmış gibi. "Hiçbir er bunlara dokunamaz, söz sana. "dedi.

Aragorn bir süre tereddüt içinde durdu. "Kılıcımı bırakmaya, Anduril'i bir başkasının eline vermeye razı değilim," dedi.

"Bu Theoden'in buyruğu," dedi Hama.

"Yurt'un Hükümdarı olsa dahi, Thengel oğlu Thöoden'in hükmünün Elendil'in Gondor'a varis olarak bıraktığı Arathorn oğlu Aragorn'un rızasına üst olması bana pek makul gelmedi."

"Burası Theoden'in evidir, Aragorn'un değil, Gondor Kralı olsa ve Denethor'un tahtında otursa bile." dedi Hama, hızla kapıların önüne bir adım atıp yollarını keserek. Kılıcı şimdi elindeydi ve ucu yabancılara çevrilmişti.

"Bunlar boş lakırdılar." dedi Gandalf. "Theoden'in talebi gereksiz ama onu reddetmek de boşuna. Krallar kendi divanlarında kendi usullerini uygularlar, bu ister ahmaklık olsun, ister bilgelik."

"Doğrudur," dedi Aragorn. "Bir oduncu kulübesinde bile evin efendisinin buyurduğunu yapardım, eğer taşıdığım kılıç Anduril olmasaydı."

"Adı her ne ise ne." dedi Hama, "onu buraya bırakacaksın, Edoras'daki insanların hepsiyle tek başına cenk edeceksen o başka."

"Tek başına değil!" dedi Gimli, baltasının keskin yerini elleyip, sanki gözcü genç bir fidanmış da, o da onu devirmeyi aklına koymuş gibi kara kara bakarak. "Tek başına değil!"

"Haydi, haydi!" dedi Gandalf. "Şurada hepimiz dostuz. Ya da öyle olmamız lazım gelir; çünkü eğer kavga edersek, elimize geçecek olan tek ödül Mordor'un kahkahası olacaktır. Benim acelem var. En azından işte benim kılıcım, yiğit Hama. Onu iyi sakla. Glamdring derler ona, çünkü çok zaman önce elfler yapmıştı onu. Şimdi bırak da geçeyim. Haydi Aragorn!"

Aragorn yavaş yavaş kemerini çözdü ve kılıcını kendi elleriyle diklemesine duvara dayadı. "Onu buraya dayıyorum," dedi; "ama sana ona dokunmamanı emrediyorum; bir başkasının da ellemesine izin verme sakın. Bu elf kını içinde, Kırılan ama yeniden yapılan Kılıç durmakta, ilk kez zamanın derinliklerinde Telchar yapmıştı onu. Elendil'in varislerinden başka kim Elendil'in kılıcını çekerse ölümünü bulur."

Gözcü geriye çekilerek hayretle Aragom'a baktı. "Sanki unutulmuş günlerden bir türkünün kanatlarında çıkıp geldin." dedi. "Buyurduğun gibi olacak beyim."

"Eh," dedi Gimli, "eğer Anduril yoldaşlık edecekse benim baltam da burada kalabilir, utanmadan." O da baltasını yere koydu. "Madem her şey gönlünüzce oldu bırakın da gidip efendinizle konuşalım."

Gözcü hâlâ tereddüt içindeydi. "Asan." dedi Gandalf'a. "Bağışla ama o da kapıda kalmalı."

"Aptallık bu!" dedi Gandalf. "Sağduyu başka şeydir, kabalık başka şey. Ben yaşlı biriyim. Eğer yürürken bastonuma dayanamayacaksam, Theoden kendisi benimle konuşmak için topallaya topallaya gelinceye kadar burada otururum."

Aragorn güldü. "Herkesin bir başkasına vermeye güvenemeyeceği, sevdiği bir şeyleri vardır. Ama yaşlı bir adamı desteğinden mahrum mu edeceksiniz? Haydi, geçmemize izin vermeyecek misiniz?"

"Büyücü elindeki asa, yaşlılık için destekten daha fazla bir şey olabilir," dedi Hama. Gandalf yaslandığı dişbudak asaya dikkatle baktı. "Yine de kuşkudayken bir insan kendi aklına güvenmeli. Bence siz dostsunuz ve hiç kötü amacı olmayan onurlu kişilersiniz. Girebilirsiniz."


Grima, kötü haberlerin sebebi olarak Gandalfı'ı suçladı ve ona “Lathspell” yani kara haber ismini taktı. O, büyücünün sadece, sıkıntısı olduğu zamanlarında geldiği ve sadece yardım aramak için geldiğini söyledi. Ama Sonra Gandalf, Ak olduğunu ve Grima'nın yanında güçsüz olduğunu gösterdi.
Yüzüklerin Efendisi İki Kule demiş ki
Muhafızlar ağır kol demirlerini kaldırarak, koca menteşelerinde homurdanan kapılan yavaş yavaş içeri doğru açtılar. Yolcular içeri girdi. Tepedeki temiz havadan sonra içerisi karanlık ve sıcak geldi onlara. Hol uzun ve genişti; gölgeler ve zayıf ışıklarla doluydu; muazzam direkler yüksek çatıyı taşıyordu. Fakat orada burada, derin saçakların altından doğuya bakan pencerelerden parlak güneş ışığı huzmeleri içeri dökülüyordu. Yayılan ince duman sarmallarının üzerinde, çatıdaki hava deliğinden gökyüzü soluk ve mavi görünüyordu.

Gözleri alıştıkça yolcular zeminin rengârenk taşlarla döşenmiş olduğunu gördüler; ayaklarının altında dallanıp budaklanan tünler ile garip nişanlar birbirine geçiyordu. Derken direklerin de zengin bir biçimde oyulmuş, altın ve zor seçilen renklerle donuk donuk parlamakta olduğunu gördüler. Duvarlara bir sürü dokuma örtü asılmışa ve bunların üzerlerinde kimisi yıllarla donuklaşmış, kimi gölgede kalarak kararmış, kadim efsanelerin resimleri vardı. Fakat bu suretlerin birine güneş ışınları düşmüştü: Ak bir ata binmiş, genç bir adam. Koca bir boruyu üflüyor, san saçlan rüzgârda uçuşuyordu. Atın başı kalkmış, kişnerken burun delikleri kızararak açılmıştı ve uzaktaki çengin kokusunu alıyordu. Yeşil-beyaz gürüldeyen su, hızla akarak, dizleri hizasında dönüyordu.

"Bakın, Genç Eorl!" dedi Aragorn. "Böyle sürmüştü atını Kuzeyden Celebrant Meydan Savaşı'na."

Dört yol arkadaşı ilerlediler, divanhanenin tam ortasında uzun bir ocak içinde yanan berrak odun ateşini geçtiler. Ondan sonra durdular. Holün uzak köşesinde, ocağın arkasında, kuzeye, kapılara doğru bakan yerde üç basamaklı bir yükselti vardı; yükseltinin tam ortasında da kocaman altın kaplama bir taht. Üzerinde oturan adam taşıdığı yıllarla öylesine iki büklüm olmuştu ki, neredeyse bir cüce gibi duruyordu; ama beyaz saçları hem uzundu, hem de gür; alnına yerleştirilmiş ince altın bir taçtan iri örgüler halinde uzanıyordu. Tam alnının orta yerinde tek bir beyaz elmas parlıyordu. Sakalları, karlar gibi dizlerine düşmüştü; ama gözleri hâlâ parlak bir ateşle yanıyor, yabancılara bakarken parıldıyordu. Tahtının gerisinde beyazlara bürünmüş bir kadın duruyordu. Ayaklarının dibinde basamaklar üzerinde, soluk bilge yüzlü, ağır kapaklı gözlere sahip, porsumuş bir adam oturuyordu.

Bir sessizlik oldu. Yaşlı adam tahtında kıpırdamadı. Sonunda Gandalf konuştu. "Selam sana Thengel oğlu Theoden! Geri döndüm. Çünkü dikkatli ol! Fırtına yaklaşıyor ve eğer teker teker yok olmak istemiyorlarsa artık bütün dostların birleşme zamanı geldi."
Yaşlı adam yavaş yavaş, kemikten beyaz bir sapı olan kısa siyah bir asaya tüm ağırlığıyla dayanarak ayağa kalktı; böylece iki büklüm olduğu halde hâlâ uzun boylu olduğunu gördüler ve gençliğinde gerçekten de yapılı ve mağrur biri olduğunu.

"Seni selamlıyorum," dedi; "belki de seni hoş karşılamamızı umuyorsundur. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, senin burada nasıl karşılanacağın konusunda kuşkular var Efendi Gandalf. Sen hep felaket tellalı oldun. Sorunlar seni kargalar gibi kovalıyor, ne kadar sık gelirsen o kadar kötü oluyor. Seni kandıracak değilim: Gölgeyele'nin sürücüsüz geri döndüğünü duyduğumda atın geri döndüğüne sevindim ama binicisinin olmayışına sevindiğim kadar değil; ve gözcüler senin sonunda uzaktaki yuvana gittiğini söylediğinde yas tutmadım. Ama uzaktan gelen haberlerin pek azı gerçek olur. İşte yine çıkageldin! Ve seninle birlikte, belli ki, her zamankinden daha büyük bir felaket geliyor. Neden seni hoş karşılayayım Gandalf Felakettellalı? Bunu de bana." Tekrar yavaş yavaş tahtına oturdu.

"Çok adil konuştunuz efendim," dedi kürsünün basamaklarında oturan soluk adam. "Oğlunuz Theodred'in Batı Sınırı'nda öldürüldüğü haberi geleli daha beş gün olmadı: Oğlunuz, sizin sağ kolunuzdu, Yurt'un ikinci Kumandanı. Eomer'e pek güven yok. İdare ona kalsa, surlarınızı koruyacak pek adam kalmayacak. Daha şimdi Gondor'dan Doğu'da Karanlıklar Efendisi'nin harekete geçtiğini duyduk, işte tam bu saati seçiyor gezginimiz dönüş zamanı olarak. Gerçekten, seni ne diye hoş karşılayalım Bay Felakettellalı? Lâthspell takıyorum adını, Karahaber yani; kara haber, kötü bir konuktur derler." Adam gaddarca güldü, ağır gözkapaklarını bir an için kaldırıp yabancıları karanlık gözleriyle süzerken.

"Senin akıl sahibi biri olduğun söylenir dostum Solucandil; mutlaka efendine büyük bir desteksindir de," diye cevapladı Gandalf yumuşak bir sesle. "Yine de bir adam iki yolla kötü haber getirir. Ya kötülük yapan biridir; ya da iyi zamanda insanları yalnız bırakır ama kara günde yardım getirmek için gelir sadece."

"Öyle," dedi Solucandil; "ama bir üçüncü tür daha var: Kemik toplayıcısı, diğer insanların kaygılarıyla uğraşan, cenk zamanı semiren leş kargası. Sen ne zaman yardım getirdin bize Felakettellalı? Veya şimdi ne gibi bir yardım getiriyorsun? Buraya son geldiğinde, sen bizden yardım istedin. O zaman efendim sana istediğin atı seçip gitmeni buyurdu; herkesi hayretlere boğarak tüm edepsizliğinle Gölgeyele'yi seçtin. Efendim çok kederlendi; yine de bazıları, senin bu yurttan olabildiğince hızla uzaklaşmış olmanın büyük bir bedel olmadığını düşündü. Sanırım bir kez daha aynı şeylerin patlak vermesi uzak bir olasılık değil: Yardım getirmeye değil aramaya geldin. Adamlar mı getiriyorsun? Atlar, kılıçlar, mızraklar mı getiriyorsun? Yardım diye ben buna derim; bize şu anda gerekenler bunlar. Ama o kuyruğundakiler de kimin nesi? Grilere bürünmüş üç derbeder avare; sen ise dördünüz arasında en dilenci kılıklı olanısın!"

"Nedense konağındaki misafirperverlik son zamanlarda biraz azalmış Thengel oğlu Theoden," dedi Gandalf. "Kapındaki haberciler yol arkadaşlarımın isimlerini sana bildirmediler mi? Rohan'lı hükümdarların böylesine üç konuğu ağırladıktan pek görülmemiştir. Kapılarına öyle silahlar bıraktılar ki bir sürü ölümlü insana bedeldir, hatta daha kudretlidir. Giysileri gri çünkü onları elfler giydirdi ve böylelikle senin divanhanene gelinceye kadar büyük tehlikelerin gölgelerinden geçebildiler."

"O halde Eomer'in demiş olduğu gibi Altın Orman'ın Hanım Büyücüsü'yle işbirliği yaptığınız doğru?" dedi Solucandil. "Buna şaşmamak gerek: Dvvimordene'de durmadan düzenbazlık ağları dokunur."

Gimli öne bir adım attı ama aniden Gandalf’ın elinin kendisini omuzundan kavradığını hissetti ve taş gibi kaskatı durdu.

Dwimordene'de, Lorien'de
İnsanların gezindiği görülmez pek.
Çok az ölümlüye nasip olmuştur
Oradaki hiç sönmeyen parlak ışığı görmek.
Galadriel! Galadriel!
Pınarının suyu berrak;
Ak elindeki yıldız apak;
Bozulmamış, lekesiz yaprak ve toprak
Dwimordene'de, Lorien'de
Ölümlü İnsanlar'ın hayallerinden bile güzel hem de.

Böyle söyledi şarkısını Gandalf yavaş yavaş ve sonra aniden değişti. Paçavra halindeki pelerinini kenara savurarak dikleşti; artık asasına dayanmıyordu; kesin ve soğuk bir sesle konuşuyordu.

Arifler bildikleri kadar konuşur Gâlmod oğlu Grima. Akılsız bir solucan olmuşsun. O yüzden sesini kes ve çatallı dilini dişlerinin gerisinde tut. Yıldırımlar düşünceye kadar bir uşakla ağız dalaşına girmek için geçmedim ateş ile ölümden.


Gandalf, asasını kaldırdı ve yıldırım bir güçle Grima’yı yere düşürdü. Gandalf, Grima'nın etkisinden Theoden'i kurtardı ve kral Saruman'a karşı savaşmayı kararlaştırdı. O, kılıcını istedi ve Hama, Grima’dan saklamış olduğu yerin anahtarını vermesi için zorladı.

Grima, aklını değiştirmek için Theoden'i ikna etmeyi denedi, ama sözcüklerinin kralın üzerinde herhangi bir gücü yoktu. Son bir hileyi denemesi Gandalf onu Saruman’ın ajanı olduğunu açığa vurmasına neden oldu. Eomer, ihaneti ve kız kardeşi Eowyn’e sarkması nedeniyle onu öldürmeye çalıştı ama Gandalf onu durdurdu. Daha sonra Grima, kralın ayaklarında tükürdü ve kaçtı.

Grima, Isengard'a doğru yöneldi. Bir yerde, orklarla eşlik edilmiş olabilir ama o, 5 Mart'ın sabahında yalnız Isengard’a vardı. Grima, gördüklerine inanamamıştı. Yenilemez olduğunu düşündüğü Isengard seller içindeydi.

Grima Ağaçsakal’ı gördü ve kaçmayı denediği anda ent onu yakaladı ve atından kaldırdı ve Grima önünde yerlere kapandı.Grima ona Theoden’in getir götür işini yaptığını söyledi ama Gandalf, Ağaçsakal’a Grima’nın hakkında uyarmıştı. Ağaçsakal Grima’ya “Ya burada beklersin ya da Kuledeki Saruman’a katılırsın.” dedi. Sonra Grima, Orthanc’a kirli sular içinde yürüdü ve Saruman onu içeriye aldı.

Theoden ve Gandalf sonra, Saruman'la barış görüşmesi yapmaya karar verdi. Gandalf, Saruman'ın asasını kırdı ve Büyücüler Divanından onu attı. Daha sonra Grima, Orthanc'ın palantirini aşağı Gandalf'a doğru attı. Saruman, Grima'nın yaptığına öfkelendi.

Grima ve Saruman, Yüzük Savaşı’nın daha sonrasını Orthanc'da hapis olarak geçirdi. 15 Ağustos'ta Saruman, onu bırakması için Ağaçsakal'ı ikna etti. Grima, kuleden çıktığı zaman soluk bir gölge gibiydi. Saruman tarafından hep korkutuldu ama o asıl onu bırakmasından korktu.

Saruman ve Grima, kuzeye doğru yolculuk yaptılar. 28 Ağustos'ta, Gandalf, Hobbitler, Galadriel, Celeborn ve Elrond onları yolda karşıladı. Saruman, onların yardımını reddett, ve asasıyla Grima'ya vurdu ve yanında gelmesi için ona emretti. Grima, Saruman'dan nefret etti ve Gandalf ona dilediğinde onu bırakabileceğini söylediği aklına gelince korkup hep efendisini izledi.

Saruman, Shire’i yıkarak Isengard'ın intikamını almayı kararlaştırdı. Onlar, 22 Eylül'de Shire’e vardı ve Saruman, Çıkın Çıkmazına hareket etti. Lotho Sackville Baggins'ten şefliği devraldı. Saruman'ın emriyle Grima, onun uykusunda Lotho'yu bıçakladı. Saruman sonra, Grima'nın Lotho'nun vücudunu yemiş olabildiğini ima etti, ama bunun gerçek olup olmadığı bilinmez. Grima, Saruman tarafından tam olarak perişan durumdaydı.

3 Kasım'da, Hobbitler, Subaşı Muharebesinde Saruman'ın adamlarını yendi. Frodo Baggins, Çıkın Çıkmazına el koymaya geldi. Frodo, bırakması için Saruman'a emretti ve Grima, efendisinin yanında emekleyerek geldi. Frodo, Grima'ya onun burada kalabileceğini söyledi. Ama Grima kabul etmedi. Ve Saruman Grima’nın Lotho’yu öldürdüğünü söyledi gülerek ama Grima Saruman’ın emriyle deyince yerde onu tekmelemeye başladı Saruman.
Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü demiş ki
Saruman onların düşmanca yüzlerine, bakarak gülümsedi. "Öldür ha!" diye alay etti. "Eğer gücünüzün yeteceğine inanıyorsanız öldürün onu benim cesur hobbitlerim!" Kendini toparlayarak onlara siyah gözleriyle kara kara baktı. "Ama sakın mallarımı kaybettiğimde bütün gücümü de kaybettiğimi zannetmeyin! Bana kim vurursa lanetlenecektir. Ve eğer kanım Shire'ı boyayacak olursa Shire kuruyacak ve bir daha da hiç iyileşmeyecektir."
Hobbitler irkildiler. Ama Frodo şöyle dedi: "Ona inanmayın! Bütün gücünü kaybetti, hâlâ eğer izin verirseniz sizi ayartıp aldatabilecek sesi hariç. Ama onun öldürülmesini istemiyorum. Öcü, öç ile karşılamak faydasızdır: Hiçbir şeye iyi gelmez. Git Saruman, en hızlı yoldan!"

"Solucan! Solucan!" diye seslendi Saruman; yakındaki kulübeden Solucandil çıktı, neredeyse bir köpek gibi iki büklüm. "Yeniden yollara düşüyoruz Solucan!" dedi Saruman. "Bu iyi beylerle efendicikler bizi yeniden yollara terk ediyor. Haydi gel!"
Saruman gitmek için döndü ve Solucandil de peşine takıldı. Fakat tam Saruman Frodo'nun yakınından geçerken elinde bir bıçak parladı ve hızla bıçağı sapladı. Bıçağın ucu gizli zırha denk geldi ve kırıldı. Sam'in öncülüğünde bir düzine hobbit nara atarak ileri atıldılar ve hain adamı yere yatırdılar. Sam kılıcını çekti.

"Hayır Sam," dedi Frodo. "Şimdi bile öldürme onu. Çünkü canımı yakmadı. Sonra her şeye rağmen onun bu kötü haleti ruhiye içinde öldürülmesini istemiyorum. Bir zamanlar büyük biriydi, elimizi kaldırmaya cesaret edemeyeceğimiz soylu bir kişi. Artık düştü ve onun iyileştirilmesi bizim gücümüzü aşar; ama ben yine de, olur da günün birinde iyileşir umuduyla ellenmemesi görüşündeyim."

Saruman ayağa kalktı ve Frodo'ya baktı. Gözlerinde hayret, saygı ve nefret karışımı garip bir bakış vardı. "Büyümüşsün Buçukluk," dedi. "Evet, çok büyümüşsün. Hem arif, hem de zalim olmuşsun. Beni alacağım öcün tadından mahrum ettin, artık acı içinde gideceğim, senin merhametine borçlu olarak. Bu durumdan ve senden nefret ediyorum! Evet, gidiyorum ve artık seni hiç rahatsız etmeyeceğim. Ama benden sana sağlık ve uzun bir yaşam dilememi bekleme. Her ikisine de sahip olamayacaksın. Ama bu benim kabahatim değil. Ben sadece geleceği söylüyorum."

Yürüyüp gitti; hobbitler onun geçmesi için bir yol oluşturdular; ama silahlarını kavradıkça parmaklarının boğumları bembeyaz kesiliyordu. Solucandil duraksadı, sonra efendisini takip etti.

"Solucandil!" diye seslendi Frodo. "Onu izlemene gerek yok. Senin hiçbir kötülüğünü görmedim. Burada bir süre dinlenip kamını doyurursun; daha kuvvetlenip kendi yoluna gidinceye kadar."

Solucandil durup arkasını dönerek ona baktı, kalmaya hazır gibiydi. Saruman döndü. "Hiç mi?" dedi çatlak bir sesle. "Yo tabii! Geceleri evin dışına süzülüyorsa bile bunu sırf yıldızlara bakmak için yapıyordur canım. Ama yoksa birilerinin zavallı Lotho'nun nerelerde saklandığını sorduğunu mu duydum? Sen biliyorsun, değil mi Solucan? Onlara anlatacak mısın?"

Solucandil sinerek zırıldamaya başladı: "Yo, yo!"

"O zaman ben anlatayım," dedi Saruman. "Solucan Şefinizi öldürdü, o zavallı şeyi, sizin cici, minik Patron'unuzu. Öyle değil mi Solucan? Uyurken bıçaklamış sanırım. Gömdü sonra, umarım; gerçi Solucan son zamanlarda pek bir açtı. Yo, Solucan gerçekten de iyi biri değil. Onu bana bıraksanız daha iyi edersiniz."

Solucandil'in kızıl gözlerinde çılgın bir nefret ifadesi belirdi. "Sen yap demiştin; bunu bana sen yaptırdın," diye tısladı.

Saruman güldü. "Sen hep Sharkey'nin dediklerini yaparsın öyle değil mi Solucan? Eh o zaman şimdi de şöyle diyor: izle!" Yerde sürünen Solucandil'in yüzüne bir tekme attı ve dönerek yola koyuldu. Fakat bunun üzerine sanki bir şey aniden harekete geçti: Solucandil birden doğrulup kalktı, gizli tuttuğu bir bıçağı çekerek ve bir it gibi hırlayarak Saruman'ın sırtına sıçradı, başını geri çekti, gırtlağını kesti ve bir nara atarak yola doğru kaçtı. Daha Frodo kendini toparlayıp bir söz söyleyemeden üç hobbit oku vızıldadı ve Solucandil cansız yere düştü.

Etrafta duranların dehşetli bakışları altında Saruman'ın bedeninin etrafında gri bir pus toplandı ve ateşten çıkan duman gibi yükseldi; soluk ve örtülü bir suret halinde Tepe'nin üzerinde toplandı. Bir an için Batı'ya bakarak dalgalandı; fakat Batı'dan serin bir yel geldi, onu çevirdi ve suret ah ederek yokluk içinde eridi gitti.

Frodo cesede acıma ve dehşet duygularıyla baktı; çünkü o bakarken sanki aniden ölümün uzun yılları bedende kendini açığa çıkarmış, ceset çekmiş ve kuruyan yüzünde o iğrenç kafatasına gerilmiş deri parçalarından başka bir şey kalmamıştı. Yanına serilmiş olan pis pelerinin eteğini kaldırarak cesedi örttü ve döndü.

"Bunun sonu da böyle işte," dedi Sam. "Kötü bir son, keşke hiç görmeseydim; ama kurtulduğumuz iyi oldu."

"Ve umarım bu da Savaş'ın sonudur artık," dedi Merry.