Thorin Meşekalkan


Thorin Meşekalkan

Eklenti:

thorin.jpg


Künye:

Irk: Cüce
Dil: Khuzdul, Ortak Lisan
Cinsiyeti: Erkek
Kültür: Erebor Cüceleri
Doğum Tarihi: 3. Çağ 2746 Erebor
Ölüm Tarihi: 3. Çağ 2941 Erebor
İkamet Ettiği Yerler: Erebor, Mavi Dağlar
Silahı: Orcrist
Erkek Kardeşi: Frerin
Kız Kardeşi: Dis

Thrain oğlu Thorin Üçüncü Çağ’ın 2746 yılında doğdu. Thorin, kardeşi Frerin ve kız kardeşi Dis ile birlikte, dedesi Thror’un yönettiği Yalnız Dağ’da yaşadı. Thror ayrıca Durin’in halkının da kralıydı.

2770 yılında, Thorin genç bir cüceyken, Altın Smaug Yalnız Dağ’a saldırdı ve birçok cüceyi katletti. Bu sırada Thorin dışarıdaydı ve Thrain ile Thror gizli bir kapı kullanarak Yalnız Dağ’dan kaçmayı başarmışlardı; ama nasıl kaçtıklarını Thorin’e hiçbir zaman söylemediler.

Thorin, ailesi ve bir grup cüce yıllarca evsiz dolaştılar. Hayatta kalmak için demircilik ve kömür madenciliği yaptılar. Kısa süreliğine Dunland’a yerleştiler.

2790 yılında Thror Khazad-dum’u ele geçirmek için Moria’ya gitti, ama ork lideri Azog tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Thrain bir ordu topladı ve Puslu Dağlar’ın orklarıyla savaşmaya gitti.

2799 yılında Thorin Azanulbizar Savaşı’nda savaştı ve burada Meşekalkan adını kazandı; çünkü kalkanı kırıldığında yerine bir meşe ağacının dallarını kullandı. Bu savaşta Thorin’in kardeşi Frerin öldürüldü. Cüceler savaşı kazanmalarına rağmen Khazad-dum’u ele geçirmediler, çünkü Durin’in Felaketi hala içeride dolaşıyordu.

Thorin ve Thrain Eriador’u dolaşmaya başladılar ve 2802 yılında Mavi Dağlar’a yerleştiler.

2841 yılında, Thrain altın bulma arzusuyla kendini tüketti ve Thorin’le vedalaşıp Yalnız Dağ’a doğru yola koyuldu, ama Thrain hiçbir zaman Yalnız Dağ’a varamadı; Sauron tarafindan yakalanip Dol Guldur’da tutsak edildi. Gandalf onu orada bulduğunda adını bile hatırlamıyordu. Thrain Gandalf’a Yalnız Dağ’ın haritasını ve gizli kapının anahtarını verdi; fakat Gandalf cücenin kim olduğunu bilmediğinden haritayla ne yapacağını bilemedi ve onu yıllarca sakladı.

Thorin babasının kaderinden haberdar değildi. Balin ve Dwalin babasının Yalnız Dağ’a ulaşamadığına ve öldüğüne dair haberlerle dönünce, Thorin Durin halkının kralı oldu. Mavi Dağlar’daki koloni büyüdü ve Thorin’in liderliğinde zenginlikleri arttı.

Yıllar geçtikçe, Thorin Yalnız Dağ’daki hazineye karşı istek duymaya başladı. İntikam almanın kendisinin görevi olduğunu düşündü. Buna rağmen bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Thorin kendini Gandalf hakkında düşünürken buldu. Ona danışmanın yararlı olacağını düşündü; fakat Gandalf ile tanışmamıştı ve nerede bulacağını bilmiyordu.

15 Mart 2941 yılında, Thorin bir geziden dönerken, Bree’deki Sıçrayan Midilli Hanı’nda Gandalf ile karşılaştı. Thorin Gandalf’ı Mavi Dağlar’daki konaklarına davet etti. Gandalf ise kabul etti, çünkü Gandalf Sauron’un Lothlorien ve Rivendell’e saldırırken kuzeyde büyük hasar vermesi için ejderhayı kullanabileceğinden korkuyordu.

Thorin’in fikri bir ordu toplamak ve Yalnız Dağ’a yürümek ve Smaug’u öldürmekti, ama Gandalf Thorin’in toplayabileceği hiçbir ordunun bunu başaramayacağını söyledi ve bu görevin gizlilik içinde yapılmasının daha iyi olacağını söyledi. Böylelikle, Gandalf Biblo Baggins adlı bir hobbiti gruba katmasını önerdi; çünkü hobbitler gizlilik konusunda iyi olarak bilinirlerdi ve Smaug hobbit kokusuna yabancıydı. Cüceler Bilbo’yu iş arayan bir hırsız sandılar. Thorin ise bu konuda oldukça şüpheliydi, ama yine de Bilbo ile tanışmayı kabul etti.

Thorin on üç cüceden oluşan bir grup topladı. Kendi ve yeğenleri Fili ile Kili ile birlikte Balin, Dwalin, Bifur, Bofur, Bombur, Oin, Gloin, Dori, Nori ve Ori. 26 Nisan günü Hobbitköy’de Çıkın Çıkmazı adında, kapısı hırsızın burada bulunduğunu belirtmek için işaretlenmiş bir kovuk buldular.

Gandalf Thorin’i gizlilik konusunda ikna ettiğinde ona Thrain’in Dol Guldur’da verdiği harita ve anahtarı verdi. Yine de Thorin, Bilbo’nun dahil olması konusunda ikna olmamıştı. Thorin Gandalf ile uzun uzun bu konuyu tartıştı. Gandalf bu görevin Bilbo’suz başarsızlığa uğrayacağını belirtti ve Thorin’i ikna etmeyi başardı.

Ertesi gün grup Subaşı’ndaki Yeşil Ejdarha hanında toplandı ve Bilbo’nun gelmesiyle yola koyuldular.

Trollbükü’nde, grup Tom, Bert ve William adlı üç troll tarafndan yakalandı. Thorin onlarla mücadele etmeye çalıştı ve Bert’i yanan bir dal ile yaraladı, ama troller onu ele geçirmeyi başardı. Gandalf bir troll gibi konuşurak onları kandırdı ve şafağa kadar tartışmalarını sağladı. Şafakta troller taşa dönüştü. Thorin trollerin ininde muhteşem bir kılıç buldu. Grup Rivendell’e vardığında, Elrond bu kılıcın Gondolin’de yapılmış olan Orcrist, Goblin Doğrayan (ya da golbinlerin taktığı adla: Isıran), olduğunu söyledi.

Puslu Dağlar'ı aşarken grup bir mağarada goblinler tarafından yakanlandı ve Ulu Goblin'in önüne çıkarıldı.

Hobbit demiş ki
”O bir yalancı, ey hakikaten muazzam kişi!” dedi tutsakları güdenlerden biri. “Bu yaratıkları aşağı davet ettiğimizde halkımızın birkaçı mağarada yıldırım çarpmasına uğradı ve taşlar kadar cansızlar. Hem bunu da açıklamadı!”

“Ulu Goblin kılıca baktığında feci bir öfke çığlığı kopardı ve bütün askerleri dişlerini gıcırdattılar, kalkanlarını birbirine çarpıp ayaklarını yere vurdular. Kılıcı anında tanımışlardı. Kılıç zamanında, latif Gondolin elflerinin onları tepelerde avladığı veya surların önünde savaşa tutuştuğu zamanlarda yüzlerce goblinin canını almıştı. Ona Goblin-doğrayan anlamına gelen Orcrist ismini vermişerlerdi, ama goblinler kılıcı basitce Isıran olarak anardı. Kılıçtan nefret ederlerdi onu taşıyandan ise daha çok.”

Bu sözlerden sonra Gandalf ortaya çıktı ve onları kurtardu, ama kurtardıkları arasında Bilbo yoktu...

Yollarına devam ederken grup warglar tarafından saldırıya uğradılar ve kartallar tarafından kurtarıldılar.

Grup, Gandalf tarafından deri değiştirici Beorn’un evine götürüldü. Burada Beorn tarafından ağırlandıktan ve midilli verildikten sonra, grup Kuyutorman’a doğru yola çıktı. Bu noktada Gandalf onlardan ayrıldı.

Grup elflerin kullandıkları ışıkları takip ettiler ve izlemeleri gereken yoldan ayrıldılar, ama her yaklaştıklarında ışıklar gitti ve elfler kayboldu. Üçüncü denemede Thorin yakalandı. Orcrist ondan alındı ve Thorin Elf Kralı Thranduil’in önüne çıkarıldı. Thorin orada bulunma amaçlarını açıklamayı reddedince tutsak alındı.

Tutsak geçirdiği günlerden sonra, Thorin Thranduil’e görevlerini söylemeyi düşündü; ama Bilbo bir kaçış planıyla ortaya çıktığında, Thorin’in ona olan saygısı ve sevgisi artmaya başladı. Bilbo cüceleri boş fıçılara koyarak onları Göl Kasabası’na götürmeyi başardı.

Thorin Göl Kasabası’nın Efendisi’ne Dağaltı'nın Kralı’nın varisi olduğunu ve krallığını geri almaya geldiğini söyledi. Göl kasabasından midilli ve erzak alarak Yalnız Dağ’a doğru yola koyuldular.

Durin’nin Günü’nde, Bilbo haritanın üzerindeki bilmeceyi çözdü ve Thorin gizli kapıyı anahtarla açtı. Thorin Bilbo’ya hırsız olarak ödülünü kazanmanın zamanının geldiğini söyledi. Bilbo Smaug’un ininden bir kase getirdi ve ejderha büyük bir öfkeyle dağdan dışarı çıktı. Thorin gruptaki herkesi güvenli bir şekilde gizli geçide soktu. Ertesi gün, Bilbo Smaug ile konuştuktan sonra, ejderha Göl Kasabası’na saldırdı. Kasaba yok oldu, ama Smaug Bard tarafından tek okla öldürüldü.

Smaug’un ölümünden habersiz olan grup Smaug’un inine girdi ve ejderha tarafından ele geçirilmiş hazineleri buldu. Thorin, kendi için altın bir zırh ve gümüş bir balta aldı ve Bilbo’ya muhteşem bir mithril zırh verdi; ama Thorin en çok aradığı hazine olan Arkentaşı’nı bulamadı. Thorin gruba onu aramalarını ve ona sahip olmaya çalışanların cezalandırılacağını söyledi. Bilbo Arkentaşı’nı zaten bulmuştu, ama Thorin’e bundan bahsetmedi.

Grup Roac adlı yaşlı bir kuzgundan Smaug’un öldüğünü ve Göl insanlarıyla elflerin hazineden pay almak için Yalnız Dağ’a geldiklerini öğrendi. Roac Thorin’e, Bard’a güvenmesini tavsiye etti, ama Thorin hazinesinin paylaşılacağı haberine çok kızmıştı. Thorin Roac’a Dain Demirayak’tan yardım istemesini söyledi ve grubuyla birlikte Yalnız Dağ’a dönüp ana kapıyı güçlendirmeye başladı.

Göl insanları ve elfler, Thorin ile görüşmek istediler. Bard Thorin’e, ejderhayı öldürenin kendisi olduğunu, hazinen bir kısmının bir zamanlar Dale’e ait olduğunu ve Thorin ve gruba yardım eden, ve yardıma ihtiyacı olan, Göl insanlarına yardımcı olmasını rica etti.

Ama Thorin reddetti. Ataları gibi hazineye olan tutkusu onu ele geçirmiş ve düzgün karar vermesine mani olmuştu. Thorin Göl kasabasının yok edilmesinin kendi sorumluluğunda olmadığını ve kapısına dayanan ordularla görüşmeyi reddettiğini söyledi.

Bard demiş ki
Selam sana, Thorin! Neden haydutlar gibi kendini bu kaleye kapattın? Henüz düşman değiliz ve seni ümitlerin ötesinde canlı bulduğumuza seviniyoruz. Burada yaşayan kimsenin olmadığını sanıyorduk, ancak artık burada olduğumuza göre bir pazarlık, bir de toplantı gerekiyor.”


Thorin demiş ki
Sen kimsin, neyin pazarlığını yapacaksın?


Bard demiş ki
Benim adım Bard ve ejderhanın ölümü ve hazinenin kurtuluşu benim elimden oldu. Bu sizi ilgilendiren bir mesele değil mi? Üstelik Dale’li Grion’un haklı varisiyim ve defineniz onun salonları ve kasabalarının Smaug tarafından çalınan hazinesinin büyük bölümüyle karışmış durumdadır. Bu konuşabileceğimiz bir konu değil mi? Dahası, son savaşında Smaug Esgaroth insanlarının meskenlerini yok etti, ben de henüz onların efendisinin bir hizmetkârıyım. Onun namına konuşmak ve halkının kederi ve sefaletini düşünüp düşünmediğini sormak isterim. Onlar zor zamanınızda size yardım eli uzattılar, bunu ise, şimdiye kadar kasten olmadığından şüphe duymasak da, sadece yıkımla ödediniz.


Şimdi bu sözler mağrur ve sert bir tavırla söylenmesine rağmen adil ve hakikatli sözlerdi ve Bilbo Thorin’in hemen sözlerinin haklılığını teslim edeceğini sandı. Elbette, kimsenin ejderhanın zayıf noktasını keşfedenin kendisi olduğunu hatırlamasını beklemiyordu, beklemediği de iyiydi, çünkü kimse hatırlamadı zaten, ama aynı zamanda bir ejderhanın üzerinde uzun süre yattığı altının hele de cücelerin yürekleri üzerindeki etkisi de kestirememişti.

Thorin demiş ki
En son koşulunu en son ve en kötü yerde ortaya koydun. Halkımın hazinesi üzerinde hiçbir insanın hakkı yoktur, zira hazineyi bizden çalan Smaug onu da canından ve evinden etmiştir. Hazine Smaug’un değildi ki, melun eylemleri ondan alınacak bir payla tazmin edilsin. Göl insanlarından aldığımız malların ve yardımın bedelini adil bir şekilde ödeyeceğiz zamanı geldiğince, ama güç tehdidi altından hiçbir şey, bir somun ekmeğin bedelini bile ödemeyeceğiz. Kapılarımızın önünde silahlı bir ordu dururken sizi düşman ve hırsız olarak görüyoruz.
Merak ediyorum, acaba hazineyi korumasız, bizi katledilmiş halde bulsanız akrabalarımıza miraslarının ne kadarını ödeyecektiniz?


Bard demiş ki
Bu adil bir soru, ama ölü değilsiniz, biz de haydut değiliz. Üstelik zengin olanlar zor onlarında onlara dostluk edenlere ihtiyaç zamanında haklarının ötesinde merhamet gösterebilir. Yine de diğer savlarımın yanıtını alamadım


Thorin demiş ki
Dediğim gibi, kapımın önündeki silahlı adamlarla pazarlık etmem. İyi duygularla hatırlamadığım Elf Kralı’nın halkıyla da. Bu münazarada onların yeri yoktur. Şimdi oklarımız uçmadan buradan gidin! Benimle bir daha konuşmak istiyorsanız da, önce elf ordusunu ait oldukları ormana gönderin, sonra da eşiğe varmadan önce silahlarınızı bırakarak yaklaşın.”


Bard demiş ki
“Elf Kralı dostumdur ve zor anlarında, üzerinde dostluktan başka alacak hakları olmamasına rağmen Göl halkının yardımına koşmuştur. Sana sözlerinden pişman olman için zaman tanıyacağız. Biz geri dönene kadar aklını başına topla!


Göl insanları ve elfler kapıdan çekildi. Birkaç saat sonra Bard bir elçi yolladı ve hazinenin on ikide birini istedi, ama Thorin elçinin kalkanına bir ok fırlattı ve elçi Yalnız Dağ’ın kuşatma altında olduğunu ve kimsenin ayrılamayacağını söyledi.

Bilbo Bard’ın isteklerini mantıklı buluyordu. Bir gece insan ve elflerin kampına gizlice girdi ve Bard ile Thranduil’e, Thorin ile pazarlık yapmaları için, Arkentaşı’nı verdi. Ertesi gün, Bard Thorin’e Arkentaşı karşılığında hazineden pay istedi. Thorin çılgına döndü ve bunu yapanın Bilbo olduğunu öğrenince hobbiti kayalara atmakla tehdit etti, ama Gandalf ortaya çıktı ve buna mani oldu.

Thorin Bilbo’nun payını Arkentaşı karşılığında vermeyi kabul etti, ama ödemeyi hemen yapmadı. Dain gelince Arkentaşı’nı zorla almayı umuyordu.

Bard demiş ki
Selam sana, Thorin! Hala aynı fikirde misin??"


Thorin demiş ki
Benim fikrim güneşin birkaç kez doğup batmasıyla değişmez. Bana boş sorular sormaya mı geldiniz? Elf ordusu hala emrettiğim gibi buradan ayrılmadı! O zamana kadar benimle pazarlık yapmak için boşuna gelirsiniz.


Bard demiş ki
Karşlılığında altınının bir bölümünü dahi verebileceğin hiçbir şey yok mu yani?


Thorin demiş ki
Siz ya da dostalarınızın teklif edebileceği hiçbir şey yok.


Bard demiş ki
Ya Thrain'in Arkentaşı?"


Tan o anda yaşlı bir adam kutuyu açıp taşı havaya kaldırdı. Elinden saçılan ışık sabah ışığında parlak ve beyazdı.

Thorin hayret ve şaşkınlıkla kalakalmıştı. Uzun süre kimse konuşmadı.

Nihayet Thorin sessizliği bozduğunda sesi büyük öfkesiyle boğuklaşmıştı

Thorin demiş ki
O taş babama aitti ve benimdir. Neden kendime ait olan bir şeyi satın alayım? Ama soyumun yadigarını nasıl elinize geçirdiniz -hırsızlara böyle bir soru sormanın ne gereği var ise?


Bard demiş ki
Biz hırsız değiliz. Bizim olanın karşılığında sana senin olanı vereceğiz.


Thorin, büyük bir öfkeyle demiş ki
Onu nasıl ele geçirdiniz


Bilbo demiş ki
Onlara ben verdim!


Thorin demiş ki
Sen! Sen! Seni sefil hobbit! Seni kavruk hırsız. Durin'in sakalı aşkına. Keşke Gandalf burada olsaydı! Seni seçtiği için lanet olsun ona! Sakalı kuruyasıca! Sana gelince, seni kayalara atacağım!


Kutuyu tutan yaşlı adam pelerini ile kukuletasını bir kenara attı

Gandalf demiş ki
Dur! İsteğin kabul oldu! Gandalf işte burada! Görünüşe bakılırsa az kalsın geç kalacakmışım. Hırsızımı beğenmediysen, lütfen ona hasar verme. Onu yere indir de önce söyleceklerimi dinle!


Thorin demiş ki
Hepiniz bana karşı birlik olmuşsunuz! Bir daha ne bir büyücüyle, ne de dostlarıyla asla işim olmayacak. Ne söyleyeceksin, sıçan soyu?


Bilbo demiş ki
Vay başıma gelenler! Bütün bunların fena halde rahatsızlık verici işler olduğuna eminim. Kendi on dörtte birlik payımı seçebileceğimi söylemiştin, hatırlıyor musun? Belki de ben bu söylediğini fazla ciddiye aldım -cücelerin sözlerinin zaman zaman yaptıklarından daha nazik olduğunu duymuştum. Yine de o sıralarda benim işine yaradığım kanısındaydın. Sıçan soyu ha! Sen ve ailen tarafından bana vaat edilen bütün hizmetler bundan mı ibaret, Thorin? Kendi payımı istediğim gibi harcadım say ve işi orada bırak!


Thorin demiş ki
Bırakacağım. Üstelik gitmene de izin vereceğim -dilerim bir daha asla karşılaşmayız


Sonra dönüp duvarın üzerinden konuştu:

ALINTI
İhanete uğradım. Soyumun hazinesi Arkentaşı kurtarmadan edemeyeceğim konusunda yapılan tahmin doğruydu. Onun karşılığında, değerli taşlara bir yana bırakarak definenin altın ve gümüş cinsinden on dörtte birini vermeye razıyım, ama verdiklerim bu haine vaat edilen paya sayılacak ve bu ödülü aldıktan sonra buradan gidecektir. Sizler daha sonra verdiklerimi aranızda bölüşebilirsiniz. Yaşamasını istiyorsanız onu yanınıza alın, ona dostluğum kalmamıştır.

Şimdi in de dostlarının yanına git! Yoksa seni aşağı atarım.


Bilbo demiş ki
Ya altınla gümüş ne olacak?"


Thorin demiş ki
O da yapılacak düzenlemeler doğrultusunda daha sonra gelecek. İn aşağı!


Bard demiş ki
O zaman kadar taş bizde kalacak."


Gandalf demiş ki
Şimdilik Dağaltı'nın Kralı olarak pek hoş bir manzara çizmedin. Ama işler hala değişebilir."


Thorin demiş ki
Gerçekten de öyle.


Hazinenin büyüsüne öyle kapılmıştı ki, Dain'in yardımıyla Arkentaşı'nı geri almanın ve ödülden pay vermemenin yollarını düşünüyordu.

Bilbo böylece duvardan aşağı sallandırıldı ve çektiği sıkıntılar karşlılığında, Thorin'in ona önceden vermiş olduğu zırh dışında hiçbir şey alamadan oradan ayrıldı. Gidişi cücelerin çoğunda utanç ve merhamet uyandırmıştı.

Bilbo demiş ki
Elveda! Dost olarak tekrar görüşebiliriz!


Thorin demiş ki
Defol! Sırtında halkımca yapılmış bir zırh taşıyorsun ve ona layık değilsin. Oklarla delinemez, ama acele etmezsen seni sefil ayaklarından vururum. O yüzden elini çabuk tut!


Bard demiş ki
O kadar çabuk değil! Sana yarına kadar süre veriyoruz. Öğlen vakti dönecek ve defineden taşa karşılık gelecek kısmı getirip getirmediğine bakacağız. Bu hilesizce yapılırsa buradan ayrılacağız, elf ordusu da ormana dönecek. O zamana kadar hoşçakal!"


Bunu söyledikten sonra kampa döndü, ama Thorin Roac ile ulaklar göndererek Dain'e olanları anlattı ve hızla ve ihtiyatla gelmesini söyledi.

Ertesi gün Dain ordusuyla birlikte Yalnız Dağ’a vardı, ama o Thorin’in yardımına gelmeden önce orklar ve kurtlardan oluşan bir ordu Yalnız Dağ’a saldırdı. Dain bu ortak düşmana karşı elfler ve insanlarla birlikte savaşmayı kabul etti.

Hobbit demiş ki
Gün ve gece geçti. Ertesi gün rüzgar batıya döndü ve hava karanlık ve kasvetli bir hal aldı. Kampta bir haykırış koptuğunda sabahın daha erken saatleriydi. Ulaklar koşarak gelip Dağ'ın doğudaki kolundan bir cüce ordusunun belirdiğini ve hızla Dale'e yaklaşmakta olduğunu haber vermişti. Dain gelmişti. Gece boyunca hızla ilerlemiş, böylelikle yanlarına beklenenden daha önce varmıştı. Halkının her bir üyesi, dizlerine kadar inen bir zırh yeleğe bürünmüş dizlerini ise yapımı Dain'in halkının sırrı olan kaliteli ve esnek metal örgüden bir pantolonla örtmüştü. Cüceler boylarına göre fazlasıyla güçlü olurdu, ama bunların çoğu cücelere göre dahi güçlüydü. Savaşta iki elle kullanılan, ağır savaş baltaları kullanırlardı, ama her birinin yanında kısa bir kılıcı ve sırtına atılmış bir de yuvarlak kalkanı vardı. Sakalları ikiye bölünüp örülerek kemerlerine sıkıştırılmıştı. Kepleri ve ayakkabıları demirden yüzleri ise sertti


Beş Ordular Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken:

Hobbit demiş ki
“ Aniden büyük bir haykırış ve kapıdan bir boru sesi duyuldu. Thorin’i unutmuşlardı! Duvarın bir bölümü manivelalarla yerinden oynatılarak bir çatırtıyla havuza düştü. Dağaltı’nın Kralı dışarı fırladı, yoldaşları da onunla birlikte. Kukuleta ve pelerinleri gitmişti, ışıldayan zırhlar içindeydiler ve gözleri kızıl ışıklar saçıyordu. Karanlığın içinde ulu cüce sönmeye yüz tutmuş bir ateşin içindeki altın misali parlıyordu.

Başlarının üzerindeki goblinler tarafından üstlerine kayalar fırlatıldı; ama dayandılar, çavlanın dibine atlayıp savaşa koştular. Önlerine çıkan kurtlar ve binicileri ya düşüyor, ya da kaçıyordu. Thorin baltasını kuvvetle savurarak kuvvetli darbeler indiriyorlardı ve hiçbir şey ona zarar vermiyor gibiydi.

“Bana gelin! Bana gelin! Elfler ve insanlar! Bana gelin! Ey hısımlarım!””

Diye haykırması ve sesi vadide borazan gibi öttü.

Dain’in bütün cüceleri düzene filan kulak asmadan yardımına koştular. Göl insanlarının birçoğu da Bard onlara engel olamadığından geldi ve diğer taraftan çok sayıda elf mızrakçısı onlara katıldı. Goblinler vadide bir darbe daha aldılar ve yığılan cesetleri Dale’i karanlık ve çirkin bir hale çevirdi. Warglar dört bir yana dağıldı ve Thorin dosdoğru Bolg’un fedailerinin üzerine yürüdü, ama saflarını delmeyi başarmadı.

Arkasında çoktan goblinlerle beraber pek çok insan, cüce ve ormanda uzun çaplarca sürecek neşeli ömürler sürmesi gereken nice güzel elf yatıyordu. Ve vadi genişledikçe ilerleyişi giderek yavaşladı. Sayıları çok azdı. Kanatları savunmasızdı. Çok geçmeden saldıranlar saldırıyla karşılaştı ve her yönden goblinler ve hücuma dönen kurtlarla çevrili büyük bir halkanın içinde hapsoldular. Bolg’un fedaileri uluyarak üstlerine geldi ve saflarını kumdan yarlara vuran dalgalar gibi erittiler. Dağ’dan gelen saldırı iki misli şiddetle yenilendiğinden ve iki ynda da insanlar ve elfler yavaş yavaş yenilmekte olduğundan, dostları da yardıma koşamazdı.”


Kartalların ve Beorn’un yardıma gelmesiyle goblinler yenildi. Beorn Thorin’in bedenini savaş alanından taşıdı. Thorin ölmeden önce Bilbo’yu görmek istedi.

Gandalf demiş ki
Selam, Thorin! Onu getirdim.


Gerçekten de orada Thorin Meşekalkan’ın pek çok yara almış gövdesi yatıyordu ve yırtılan zırhı ile çentilen baltası yere fırlatılmıştı. Bilbo yanına gelince başını kaldırdı.

Thorin demiş ki
“Elveda, iyi yürekli hırsız. Şimdi dünya yenilene kadar bekleme salonlarına, babalarımın yanında oturmaya gidiyorum. Artık tüm altın ve gümüşleri geride bıraktığımdan ve bunların değerinin pek az olduğu bir yere gittiğimden, seninle dostluk içinde ayrılmak ve kapıda söylediklerimi ve yaptıklarımı geri almak istiyorum”


Bilbo içi hüzünle dolarak tek dizinin üzerine çöktü.

Bilbo demiş ki
“Elveda Dağaltı’nın Kralı! Böyle bitecekse, bu acı bir serüven oldu ve bir dağ dolusu altın bile onu tedavi edemez. Yine de tehlikelerinizi paylaştığıma memnunum. Bu herhangi bir Baggins’in hak ettiğinden fazlasıdır.


Thorin demiş ki
Hayır! Senin içinde bildiğinden fazla iyilik var, sevecen Batı’nın evladı. Tam gereken miktarda, biraz cesaret, biraz da bilgelik. Daha çoğumuz yemeğe, neşeye ve şarkıya saklanan altınlardan daha fazla değer verse idi, dünya daha neşeli olurdu, ama kederli de olsa, neşeli de, şimdi bu dünyadan ayrılmalıyım. Elveda.


Thorin’i dağın altında derine gömdüler ve Bard Arkentaşı’nı göğsüne yerleştirdi.

Bard demiş ki
Dağ devrilene kadar orada kalsın! Burada bundan sonra yaşacak bütün halkına uğur getirsin!


Kabrinin üzerine Elf Kralı, esir düştüğünde Throin’den alınan elf kılıcı Orcrist’i bıraktı. Şarkılarda söylendiğine göre, düşmanlar yaklaşırken zifiri karanlıkta dahi parlarmış ve cücelerin kalesi hazırlıksız yakalanmazmış. Fili ve Kili, annelerinin ağabeyi olduğundan Thorin’i bedenlerini siper edip savunurken can vermişti. Bu yüzden oraya Nain’in oğlu Dain yerleşti ve Dağlatı’nın Kralı oldu ve zamanla pek çok cüce daha kadim salonlardaki tahtına toplandı.